SABIR KALESİ
Kuşku yok insan, yaptıklarıyla değerlendiriliyor. Cemiyet içerisindeki varlığı yaptıklarına bağlı. Konuşmaları, eylemleri, her türlü hal ve davranışlarıyla bu duruma katkıda bulunmaktadır. İnsan, insanla birlikte anlamlı, birlikte olunca güçlü ve birlikte hareket edince başarılıdır. Kolektif hareketlilik, cemiyetin hallerine de katkıda bulunur ve toplum algısı bunlarla şekillenir. Yani cemiyet birlikten, beraberlikten güç alır. İnsanı inşa eden -yetiştiren, eğiten, ruh veren, bir bilinç ve şuur aşılayan- devleti de inşa eder.
İnsanın insana yaklaşımında var olan kaleler, durup dururken inşa edilemez, kendisini göstermez. Zaman içerisinde, bireyin duvarları kendiliğinden belirmeye başlar. Aslında duvar, bir insanla bir diğer insan arasındaki muhabbete engeldir. Duvarlar ulaşılmayı zorlaştırır, kavrayışı zayıflatır, birliği bozar, ayrılıkçı, fitne ve fesadın boy vermesine neden olur, ilişkileri yüzeyselleştirir. Hiç bir birey, bunu isteyerek yapmaz, yapmadığını düşünse de içte var olan kavrayışın, karşı koyuşun yollarıyla bu durum gerçekleşir. Belki bir kıskanmanın, hasetin, buğzun, çekememenin, başarının varlığıyla ortaya çıkar. Şimdi söz şurada netleşmelidir; Kişilikler gelişirken bireyin aklına, ruhuna, kalbine, gönlüne ve bedenine sirayet edecek olumlu ve olumsuz olaylar karşısında nasıl tavır takınılması gerektiğinin öğretilmesi, eğitilmesi ve tedavi yolunun gösterilmesi gereklidir. Böyle bir öğreti ve eğitimin toplumsal kalkınmada ve hafızada önemli olduğu bilinmelidir. Öğreti yalnız başına bir şey ifade etmez. Eğitimde olması gereken ilim, irfan, düşünce, estetik, mantık ve sanat boyutlarının mutlak surette varlığı düşünceyi geliştirir, tesanütü kurar, başarıyı alkışlar ve mucitleri destekler.
Eğitim ve öğretimde mesele, sabrın sonsuzluğu meselesidir. Sabır kuşanarak aşılır her engel, her yokuş, her çaresizlik. Sabır kalesi gibi dimdik durmalıdır ki, her türlü saldırıya karşı, her türlü fitne ve fesada karşı, her türlü engele karşı, her türlü yağmura, fırtınaya, kışa, şiddete ve her türlü cehalete karşı durmakla başarı elde edilebilsin. Gün sabırdır, an sabırdır, ömür sabırdır. Başarı tamamıyla sabrın ürünüdür.
Devlet, millet, memleket, toplum, toprak ve aile birbirini büyütür ve geliştirir. Her türlü zorluğa karşı durarak, direnerek, inançla birlik sağlanır ve toplumu var eden hallerin, tutumların, söyleyişlerin, tarzların, tavırların ve tutumların dili haline gelen değerler manzumesi kültürün beslendiği havza halini alır. Kültür havzası, birden bire oluşmaz, birden bire hiç bir şey büyümez ve gelişmez. Büyümesine ve gelişmesine zemin hazırlamak, zaman tanımak toplumun öncülerine bağlıdır. Liderler, öncüler toplumun kimliğinin, kişiliğinin de yansımasıdır bir bakıma. Değerleri korumak, yaşamaya bağlıdır. Yaşanılmayan değerler, zaman içinde yok olur.
Sabır atı, yüreğin kaviliğini gösterir. Sabrın güzel oluşu, kavuşulmuş nimetlerin idrakiyle anlaşılır. Sabır kuşanarak aşılan yolların, engellerin, tepelerin zirvelere taşıdığı kuşkusuz. Zirveye çıkanlar bilirler ki sonsuz güç ve kudret sahibinin bir ikramı olarak yeryüzünü, olayları, insanları, toplumları temaşa eyleme imkânını elde etmiş olurlar ki bu da insanı, kişiyi tefekkürü gerektirir, şükrü ve uslu olmayı gerektirir, bilge olmayı, hamt etmeyi gerektirir.
Sabır ne zaman gerekir peki; en çok zor olanda, zor alanda, zor zamanda gösterilen maharetin adıdır sabır. Kimi zaman dili, kimi zaman aklı ve kimi zaman da gönlü tutmaktır sabır. Tahammülün zorlanıldığı zamanlarda, sınırların zorlanıldığı anlarda gösterilen maharettir sabır. O nedenledir ki “Sabır güzeldir” buyurulmuştur.
Depremlerden, felaketlerden, savaşlardan, didişmelerden, sokak kavgalarından, ev içi hallerden, ebeveyn kavgalarından kurtuluşun yolu da sabırdır. Başa gelenin mutlak surette bir sebebi vardır. Sebepsiz kuş uçmaz, kervan geçmez, yaprak düşmez, yolcu gitmez. Yol sabırla alınır, menzile sabırla varılır, murada sabırla erilir. Aşk sabırla gelir, kahır sabırla biter, bülbül yürekten öper.
Yüreğin atları, sabırla koşar. İçten içe büyüyen duygularda sabırla büyür. Anne karnındaki bebek, sabırla doğar, gün sabırla gelir, gece sabırla kavuşur sırlara. Hayatın bütününde var olan sabır, aslında insanı esirgeyen, koruyan, kollayan, disipline eden, tehlikelerden alı koyan, hayrın gelişini haberdar eder. Sabır savaş bitirir, savaş kazandırır, dost kapılarını aralar, küsler barışır, aileler, ebeveynler huzur bulur. “Sabreden derviş muradına erer”, “sabrın sonu selamettir”. “Koruk, sabırla olgunlaşır –helva olur”.
Gün boyu koşan atlar, gecede dinlenir. Gün, geceyle arınır sabaha erer. “Az sabırda, çok keramet vardır”. Hayatı anlamlı yaşamak ve hayata anlam katmak sabır işidir. Acılara, haksızlıklara, yaşanılan zulümlere ve işkencelere karşı, üzücü olaylara, hadiselere karşı katlanma eylemidir sabır. Aşk ateşinde yanıp kavrulurken pişmeye, olgunlaşmaya, sırrı tutmaya, faş etmemeye gösterilen direnişin adıdır sabır. Herhangi bir kaza, felaket, musibet esnasında gösterilen tahammülün adıdır. İsyansız kulluğun bir bilinç ve şuur aşısıdır. Her şeyin sahibine olan teslimiyetin, bağlılığın kulluğa, ibadete dönüşmesidir. İman ve idrak sahiplerinin Allah’a olan bağlılıkları nedeniyle, başa gelen ne olursa olsun, isyansız katlanmanın, boyun eğmenin, gönül gözüyle zahirde olanlara hükmetmenin adıdır sabır.
Sabırla pişen aş, lezzet verir yoldaş.
Kalem suresi 48. ayette şöyle ifade ediliyor; “Rabbinin hüküm vermesi için sabret”. Bağışlanan, verilen, yaşanılan alanlar Allah’ın çizdiği sınırlardır. Bu alanda kalmak demek, rızaya, emre talip olmaktır. Emre itaat kulluktur, helal çizgisinde mukim kalmaktır. Ne kadar sıkıntı yaşanılırsa yaşanılsın, hastalıklar zuhur ederse etsin Zekeriya peygamberin, Eyüp peygamberin sabrıyla yan yana konulamaz. Dolayısıyla sabrın bereketi ömrün de bereketidir. Sabır, içi olgunlaştırır, benlik duygusu kaybolur ve kemale erdirir. “Şüphesiz ki Allah, sabredenleri sever.” “Allah, sabredenlerle beraberdir.”
11 Aralık 2015 – İstanbul *”Sabır Kalesi” yazımız, yayınlanacak olan Sevme Sanatı deneme eserimizden alınmıştır.